26 Ekim 2013 Cumartesi

Güneydoğu Yollarım - Yanık Ruhlar Diyarı - Gaziantep



Güneydoğuya gelenleriniz bilirler; burada insanların sadece sesleri, yürekleri tenlerine değil, gözlerine bakarsanız görebilirsiniz ; “Ruhları da yanıktır”.
Ben son yıllarda (Türkiye’de olduğum sürede) sıklıkla güneydoğuya seyahat etmeyi seviyorum. Benim seyahatlerim aynı… Sırtımda foto ekipmanım, Küçük Prens ve bazen başka bir peluş dostumla düşerim yollara ve bu güneşin bir başka battığı topraklara gelirim.
İstanbul’dan bunaldığımda, biraz insana ait izleri özlediğimde onların yaralı, yanık, kavruk ruhları benimkine şifa olur. Onlar farketmez.Kimse bilmez.
Yine bir yaz sonu, aslında  güneydoğu seyahati diye planlayıp geldim Gaziantep’e . Ama  zaman yetmedi her zamanki gibi. Buraya sayısını bilmediğim kadar çok geldim, ama bu şehire zaman yetmiyor nedense.
Benim gözümden Gaziantep nasıl paylaşmadan önce şehir hakkında birtakım bilgiler vereyim.
Gaziantep’e ilk geldiğimde sıklıkla şunu duymuştum yöre halkından: “ Burası doğunun Paris’idir.” Açıkçası  gülmüştüm, Paris’i bilirim nitekim . Ancak  diğer güneydoğu şehirlerini gezdikçe (O şehirlerdekiler alınmasın lütfen) anladım farkı. Mesela benim bu şehre dair en sevdiğim özellik burada  adım başı müze olması. Bu bana  85 müzeli Stockholm’u hatırlatıyor.
Gaziantep, gerek sanayi gerekse kültür varlıklarıyla Türkiye’nin en önemli şehirlerinden… Hatta geçen yıl  Zeugma Mozaik Müzesi ile “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü aldı cumhurbaşkanımızdan. (1996 yılından beri cumhurbaşkanlığınca her yıl verilen "Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü"ne, 2012 yılında arkeoloji alanında Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi layık görülmüştü.
Benim bile yeni öğrendiğim bir başka özelliği ise, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biri olması. Bunun yanında Türkiye’nin dokuzuncu büyük şehri olan Gaziantep’in en önemli sembolleri ; kalesi, Zeugma Mozaik Müzesi, baklavası ve antep fıstığıdır.
Atatürk’ün nüfusa kayıtlı olduğu bu şehir, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nda verdiği mücadele ile “Gazi” ünvanını almıştır.
Gaziantep adı ve bu adın anlamları : Aslında “Ayıntap”tan geldiği düşünülmektedir. Kelime anlamı Arapça ‘da “pınarın gözü”dür.
Sabahın çok erken saatlerinde gün doğarken iniyorum Gaziantep’e. Havaalanı , bu önemli şehre yakışmayacak kadar küçük ve sevimsiz. Bence  minyatür bir Antep görünümünde olmalı. Kahvesi, kahvaltısı, tatlıları ile karşılamalı ve uğurlamalı yolcuları.Şehre çok uzak değil havaalanı ve eski sokakların, binaların arasında gün çoktan başlamış bile.Sokakları buram buram kebap ve baklava kokuyor , her yerde bir han, bir eski çarşı...
Buraya geleceklere hep önerilen şeylerdir ve ben de  her geldiğimde yaparım. Öncelikle tarihi İpek Yolu’nun üzerinde kurulu  muhteşem Zeugma Müzesi’ni görmelisiniz. Dünyanın ilk üç mozaik müzesinin iki tanesi bizim ülkemizde. Biri Antakya’da bulunuyor, diğeri ise Zeugma. Ne yazık  ki Antakya’daki bu müze gibi modern ve iyi şartlarda sergilenmiyor eserler.
Müze üç katlı ve oldukça büyük bir alanı kaplıyor.(30 bin m²) Alt katta hamam mozaikleri, giriş katında Fırat kenarındaki villalarda bulunan mozaikler, birinci katta Gaziantep çevresinde bulunan Doğu Roma(Bizans) dönemi kilise mozaikleri, ikinci katta ise şehrin sembolü haline gelen meşhur “Çingene Kız” mozaiği bulunuyor. Dar ve karanlık koridordan sonra yine karanlık bir odada tek başına sergilenerek karşılıyor bu muhteşem mozaik ziyaretçilerini. Müze gerçekten oldukça modern bir mimari ve dekorda. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Güzel bir  müze shop hazırlanmış. Cafe kısmına da aynı  özenin gösterilmesini öneriyorum.
Sırada Oyuncak Müzesi var ki şehrin en yeni müzelerinden. İlki İstanbul Göztepe’de Sunay Akın tarafından kurulmuştu. Hâlâ göremeyenler varsa en kısa zamanda mutlaka gidip görmeliler.
Gaziantep Oyuncak Müzesi Beymahallesi’nde (burası eski Antep evleriyle meşhur tarihin hâlâ dar taş sokaklarında yaşadığı yer) dar bir sokakta tabelası pek bir küçük olduğundan kolay bulamayacağınız bir konumda yer almakta. Büyük bir bahçe içerisindeki üç katlı bir konaktan oluşuyor. Konağın restorasyonu sırasında altında bir de mağara bulunmuş. Yakında orasını da ışıklandırıp ziyarete açacaklar. Ben gittiğimde ne yazık ki kapalıydı. Ben İstanbul’daki  benzerini iyi bildiğimden bu müzeyi oyuncak sayısının azlığından biraz zayıf buldum. Ama  dünyanın tüm müzeleri bence güzel ve görülmeli, desteklenmeli. Çıkarken buranın hemen karşısında yine pek dikkat çekmeyen bir müzeyi de görmeden geçmeyin. Atatürk Anı Müzesi. Burada Ata’mın  Gaziantep’e geldiğinde kullandığı yatak ve mutfak eşyalarını da görüp dönemin tarihi belgelerini inceleyebilir, harika müzesinde uzunca vakit geçirip tarihi bir de kitaplarda yaşayabilirsiniz. Aslında biliyorum ki müzeleri gezmek gibi bir kültürümüz ne yazık ki yok. Yapılan araştırma müzede geçirilen sürenin Türkiye’de sadece yedi dakika olduğunu göstermiş. Bu gerçekten çok üzücü. (İstisnalar olabilir elbet. Ben tüm günümü geçiriyorum da yetmiyor.)
İşte bu nedenle kısaca  görülecek müzelerin başlıklarını yazıyorum. Dilerseniz zaten  araştırır, bulur ve görürsünüz.
Müzeler :
Zeugma mozaik  müzesi
Gaziantep Medusa cam arkeolojik eserler müzesi
Emine Gögüş mutfak müzesi
Gaziantep savaş müzesi
Gaziantep kent müzesi
Oyuncak müzesi
Yemesek açıkhava müzesi
Dülük antik kenti
Mevlevihane vakıf  müzesi
Hasan Süzer etnografya müzesi
Tilmen höyük
Cıncıklı örenyeri (mozaik)
Dolmen mezarları
Görülecek yerler
Eski çarşı
Bakırcılar çarşısı
Bey mahallesi
Tamis kahvesi
Gaziantep kalesi ve çevresi
Hayvanat bahçesi ( Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesi)
Avm’ler
Alışveriş tutkunları için gerekirse diye Sanko  ve yeni açılan, henüz içi mağaza ile dolamamış olsa da işinize yarayabilecek olan Prime Mall .

Café- Bar
Jimmy Joker
Hayal kahvesi ( Ben bu yazıyı yazarken Soul Stuff sahne alıyordu.)
Hanlar – Çarşılar – Bedestenler
Eski çarşı ya da bakırcılar çarşısına girip tüm sokakları, esnafı, kahveleri, kebapçıları  bol bol dolaşın. Bunun için ne rehber arayın ne bir Antepli. Benim önerim siz Antepli olun ve halkın, esnafın arasına karışıp sohbetlerine, çay-kahve ikramlarına ortak olun.
Örneğin Gümrük Han’a gidip gezdikten sonra, orada ikinci kattaki resimli kilim dokuyan yetmiş altı yaşındaki Süleyman amcayı dinleyin. Bu zaten birkaç gününüzü alacaktır. Tarih kitabı gibi her sözü altın. Ama çayı ondan içmek yerine mümkünse aşağıdan siz alıp ona ikram edin. Çünkü o sizinle sohbet ederken bir yandan da içerisinde oturduğu  kırk yıllık dokuma tezgahındaki kilimine devam ediyor olacaktır.
En çok;  gelip  anlamadan, bilmeden, dinleyip izin almadan fotoğrafını çekip gidenlere sitem ediyor haklı olarak. O sizin için show yapsın diye konulmuş bir konu mankeni değil nitekim. Yıllarını işine vermiş usta-çırak geleneğinden gelmiş bir üstad.
Millet han
Gümrük han ( yaşayan müze)
Bakırcılar çarşısı
Zincirli bedesten
Sire hanı
Kürkçü hanı
Eski büyük buğday hanı
Nakıp ( mecisiye) hanı
Eski maarif hanı

Yeme – İçme
Her turistin yaptığı gibi  İmam Çağdaş, Bayazhan, Sahan, Akar Restaurant  gibi  meşhur yerlere ya da  çok daha az bilinen yeri zor bulunan ama bir emsali daha olmayan Halil Usta’ya uğrayıp bol bol  yiyin.özellikle de Küşneme. ( Artık Halil usta’nın Metro yanında da bir şubesi var ki bu merkeze daha yakın ve bulunabilir bir noktada. Tadından  ödün vermiyor. Aynı ustanın elinden çıkıyor) Ama bakırcılar çarşısında dolaşırken kaleden aşağıya doğru ilerleyip bir dolu kebapçıyla karşılaştığınızda Necdet Ustaya da uğrayıp mutlaka onun simit kebabını yiyin.
Beyran için kesinlikle Metanet lokantasına gitmelisiniz.
(Beyran ; kuzu gerdan ve pirinçle yapılan baharatlı ve sabaha karşı içilen özel bir çorba.et iç yağla birlikte akşamdan bakır tencereye konulup sabaha kadar pişiriliyor. Sabah iç yağlar alınıp, et kemiğinden ayırılıp pirinçle haşlanıyor. Malzemeler ayrı duruyor ve servis yapılırken bakır kaselere et, pirinç, iç yağ, üzerine sarımsak bol acı pul biber ve et suyu eklenip yüksek ateşte kaynatılıp veriliyor.)
Kebaplar dışında yöresel yemeklerini de tatmalısınız bu güzel şehrin ve bunun için en iyi adres Aşina restaurant. Lebeniye çorbasını içmeden dönmeyin.
Sonra çok bilinen ve pastasıyla, kahvaltısıyla meşhur Orkide’yi de deneyimleyin. Ama Kurtuluş Camii’ni görmeye giderken  bir mola verip hemen altında bulunan cafede  Doğu’nun ev yapımı  taze şuruplarıyla keklerini de mutlaka tadın. Sohbeti, özel yapım demleme çayları da size çok keyifli zamanlar sunacak. (Benden de selam iletin lütfen.)
Konaklama
Şehirde bir çok 5 yıldızlı  marka otel mevcut. Bunları tercih edebileceğiniz gibi tarihi konaklardan oluşan butik otellerde de konaklayabilirsiniz. Benim birkaç önerim.
Tuğcan otel( 5* - en eskilerinden – konumu merkezde, Bayazhan’a yakın)
Grand hotel (5*)
Dedeman otel (5*)
The Anatolian hotel (5*)
Hıdıroğlu Konağı (butik otel)
Gaziantep Kültür Ve Zanaatı ;Baklava, halıcılık, yemenicilik, sedefçilik, Antep işi, kutnuculuk (kutnu kumaşı – yöreye özgü), bakırcılık, aba dokumacılığı, zurnacılıktır.
Bölgeye özgü yiyecekler ; Antep biberi (görünümü yeşil dolmalık biber olsa da oldukça acıdır ve  genelde tam haliyle masada servis edilir), Antep kahkesi ve pide ekmeği , salçası ve tatlı ceviz sucuğu, kebabı, beyranı, ciğeri, katmeri ve baklava çeşitleri ile yine  önemli yemeklerinden yuvalama sayılabilir. Yuvalamaya sakın benim gibi çorba demeyin, bu zahmetli yemek için çorba denilmesi yöre haklını oldukça kızdırabiliyor.
devam edecek.....




2 yorum:

  1. Blog'unu kutlarım;haberim yoktu.Kapoor konusu tartışılır,bugün nasıl gelmişsen bir füze gibi(o da tartışılır) ki ondan sonra adam şaşırtmak kolay örneğin Grande Palais'nın içine balon sokmak gibi;hepsi şamata! Ufak bir tuvalde erkeksen bir şey yap da göreyim,sirk bunlar Melissa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım hocam, teşekkür ederim. blog oluşturdum ama yazacak zaman bulamamak en büyük meselem. bakalım nasıl çözeceğim.
      haklısınız. sirk olduğu konusunda. ironik değil mi* sirkler nasıl da eğlendirir ve nasılda illüzyon yaratır insanda

      Sil

tüm soru ve yorumlarınız için lütfen yazın .