26 Ekim 2013 Cumartesi

Anish Kapoor İstanbul'da - Kırmızı


Müzeler ve kütüphaneler benim için her daim çok önemli olmuştur. Tüm hayatımı onların içinde geçirebilirim. Ülkemizin de neyse ki özel müzeleri var şanslıyız ve bunlardan benim için en kıymetlisi Sakip Sabanci Müzesidir.
10 eylül de muhteşem bir sergiye ev sahipliği yapan müze dünyaca ünlü heykeltraş Anish Kapoor’ı ( Aniş Kapur) bizlerle buluşturdu bu kez.
Ve ne buluşturma. Her sergisiyle  bir ilk eve adına yaraşır muhteşemliğe imza atan SSM bu anlamda da hayranlıkla saygı duyduğum bir müze. Elbette tüm  emeği geçenlere , yönetime ve  müze müdürü Dr. Nazan Ölçer, sergi genel koordinatörü Hüma Arslaner’ e şahsım adına teşekkür ediyorum. Geçenlerde Sayın Hıncal Uluç’ta sergi hakkında enfes bir yazı paylaşmış gazetesindeki köşesinde.(http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2013/10/12/git-oraya-bilmiyorum-nereye) Aynı duyguları bende hissettim. Ne tesadüf ki o yazı çıktığı gün ben de sergiyi geziyordum. Ben sergi hakkında bu yazımı ancak açılıştan  bir ay sonra yazabiliyorum çünkü görüp bizzat deneyimlemedikçe yazmak taraftarı değilim. İstanbul dışında olduğum içinde sergiyi görebilmek ancak 12 ekimde mümkün oldu. Bu sergi de olduğu gibi diğer tüm sergilerde de ilgilenip yardımcı olan Berna hanım’a ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
 Sergi ve sanatçının bana hissettirdiklerinden önce Anish Kapoor hakkında biraz bilgi vermek isterim.
1954 Hindistan,Bombay doğumlu sanatçı, çocukluğunu İsrail ( annesi yahudi) gençliğini ise İngiltere’de geçirmiş. 1990 Venedik Bienalinde Britanya’yı temsil ederek  büyük ilgi gördü ve Premio Duemila’ya layık görüldü. Ertesi yıl Turner ödülünü alıp, çağdaş sanatın öncüsü olma yolunda hızla ilerledi. Son otuz yılda tüm dünyada birçok sanat projesine ve sergiye imza atan Kapoor, İsviçre’de Kunsthalle Basel , Londra’da Tate Modern Ile Hayward Gallery, Madrid’de Reina Sofia, Berlin’de Deutsche Guggenheim Ve Martin- Gropius-Bau gibi sanat platformlarında kişisel sergiler açtı. Anish Kapoor’un soyut sanatı mimari, mühendislik ve teknolojiyle buluşturduğu eserleri, SSM’nin galeri alanlarında ve Atlı Köşk’ün bahçesinde sergileniyor. (ssm katalog)
Müzeye ilk girdiğinizde size bahçede 2010 yılına ait paslanmaz çelik ve çapı 290 cm olan “Gök Ayna” adlı heykeli karşılıyor Kapoor’ın. Bir de terasta 2008 yılına ait bir başka  çelik heykeli var.
Malzeme olarak  taş, mermer, çelik ve pigment kullanıyor sanatçı. Devasa  heykelleri ve pigment kullanarak yaptığı rengarenk heykelleri adeta büyülüyor izleyiciyi. Uzun yıllar çalışmasına rağmen sergilemediği taş eserleri ağırlıkta İstanbul sergisinde . Dünyanın farklı bölgelerinden gelen, binlerce yıllık yer kabuğunun katmanlarının parçası olan bu taşlar, geçmiş zaman efsanelerinden çıkıp gelmişcesine bir yalınlık, sonsuzluk, zamansızlık duygusu veriyor; içlerinde taşıdıkları “boşluğun” karşısında izleyicinin deneyimleyeceği hissiyatla var oluyor.
İnsan vücuduna ve doğaya gönderme yapan biyomorfik formları taşlara ve galerini duvarlarına işleyen Anish Kapoor, her izleyiciyi kendi benliğine ve bilinçaltına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. ( ssm katalog)
 Ve benim için Anish Kapoor
En son geçen yıl görmüştüm Avustralya’da muhteşem heykellerini. Açıkcası içimden  bize de gelse demiştim olacağını bilmeden. Ve ne zaman öğrendim ki SSM  bu büyük üstadı konuk ediyor  çok sevindim. Öyle çok kalabalıkta ziyaret etmek istemedim. Yoğunluğum ve İstanbul dışında oluşumda bahanem oldu. Ve geçen haftasonu  nihayet bende ziyaret ettim müzeyi büyük bir heyecanla.
Elbette bu ziyaretimin devamı gelecek. Kaç kez daha giderim bilmiyorum ama sergi bitene dek  sıklıkla gidip o  efsunlu heykellerde kaybolmayı planlıyorum.
Sanat böyle birşey benim için. Oldukça zor beğeniyorum artık ve gerçekten beni şaşırtıp ruhuma dokunacak gerçek sanat eserlerini görmek  beni inanılmaz mutlu ediyor.  Heykel oldum olası  etkilendiğim bir sanat dalı. ( ülkemizde ne yazık ki hep uzak durulan olmuştur) Üniversite sanat eğitimimde de yan sanatım heykeldi. Yaratırken hiçbir sanat  bu kadar keyifli ve haz verici olmamıştır sanırım.
Anish’in heykellerinin herkes gibi beni de en çok etkileyen yanı  renk gibi tehlikeli bir yaklaşımı kullanıyor olması. Tehlikelidir çünkü ince bir çizgisi vardır rengin ve  heykel gibi bir sanata pek te bulaştırılmaz. Oysa sanatçı pigmentler kullanıp rengin başdöndürücü çarpıcılığında inanılmaz illüzyonlar yapıyor. Sanatçının en sevdiği renk kırmızı. Onunla ilgili heykellerini yorumlamayacağım. Ama neden kırmızı diye sorulduğunda “çünkü kırmızı siyahtır" diyor. “Karanlıktır ve  siyahta kırmızıyı bulursunuz” diyor. Tüm çalışmalarında bu kırmızıdan izler göreceksiniz. Bu devasa heykeller gerçekten efsunlu birer oyun alanı gibi. Kendimi “Alice harikalar diyarında” gibi hissettirdi bana.  Benim “uzak- ıssız , zamansız –mekansız” fotoğraf  projem gibi  bu heykellerde de zaman ve mekan kavramı yok benim için. Hangi zamana ait  nasıl bir mekandan  çıkıp gelmiş işte orada durduruyor ve düşündürüp izleyicinin hayal gücüne bırakıyor kendini.
 Oyuklar içlerine çekiyor ama giremiyorsunuz. Aynı zamanda sizi dışarıda bırakıyor. Adım atmak  içeride ne var- ne olacak  görmek istiyorsunuz ama sizi araf gibi  sınırda  yapayalnız bırakıyor. Karmaşık duygularla  sadece hayal kurabiliyorsunuz ve  hayranlıkla bu illüzyon yaratan pigment heykellerde kayboluyorsunuz. Ben bunları yaşıyorum Anish Kapoor’un eserleri karşısında.
Örneğin sax mavisi heykel grubu “ejderha” dakikalarca  önünden ayrılamadığım bir çalışmasıydı. Gerçekten o heykellerin birer parçası olmak istedim. Onlara yaslanmak, içlerinde dolaşıp oyuklara girebilmek, içeriden dışarıya bakabilmek. Onların içindeki sesi duyabilmek. Oluşum sesini ve sessizliğini. Her bir  heykel için  dakikalarca anlatıp sayfalarca yazabilirim bana hissettirdiklerini. Ancak  bu yazımı okuyan sizleri de etkilemek ve  hayal güçlerini kısıtlamak istemem.
Yine de  şunu da eklemeliyim ki; tüm heykeller ayrı ayrı etkiledi evet ama bazıları daha fazla… “Sky Mirror” zaten benim sıklıkla fotoğraflarını çektiğim ayna – yansımalardan da anlayacağınız gibi bayıldığım bir çalışması. “Mezar – Tomb”(1989) ruhumu alıp çok uzaklara götüren , korkunç etkileyen bir  heykel. Onun karşısında saatlerde durabilirim.  “Sarı” ve “Flower” da  muhteşemdi. 2007 yılına ait “Archaeology And Biology” inanıyorum ki sizlerde de müthiş duygular uyandıracak.   Mermer ve nehir taşlarından oluşan “With a Past”ı (2009) izlerken o nehri düşündüm. Sesini duydum… inanılmaz hayaller gördüm. Bir de adımı etkiledi muhteşem formumu onu size bırakıyorum ama Vigaria mermerinden, çok özel taş çalışmalarından “Erdem” (2004) size sanatçı hakkında başka ipuçları verecek diye düşünüyorum. Tıpkı tüm diğer heykelleri gibi.

Sergiyi  uzun uzun dolaşın ve lütfen heykellerin sizinle iletişim kurmasına izin verin. Onlarla başbaşa kalın ve seslerini, sizlerle konuşmalarını duymaya çalışın. Çıkışta sanatçı ile ilgili belgeseli izleyin ve  sergiyi tekrar gezin. Aynı gün olmasa da  başka gün ama tekrar mutlaka gelin. Müzenin  hediyelik eşya alabileceğiniz mağazasını ise ziyaret etmeden çıkmayın. Her sergiye özel tasarlanan bu ürünler bu kez Anish Kapoor heykellerinden izler ve süprizler taşıyor. Sizlerde benim gibi bayılacaksınız.  Tüm bu etkinlik sizi biraz yormuş olabilir. O vakit muhteşem boğaz manzarasına karşı ve müzenin o eşsiz büyüsünden uzak kalmadan terasa çıkıp MüzedeChanga’ da birşeyler yiyip içebilirsiniz. Burada da sizi çok hoş süprizler bekliyor olacak. Sergiyle paralel enfes tasarımlı heykelsi tatları kesinlikle denemelisiniz. (http://muze.sabanciuniv.edu/tr/sayfa/haberler/muzedechangada-heykelsi-tatlar-25092013 )
Anish Kapoor hakkında yapılan iki belgeseli izlerken (müzede  izleyebiliyorsunuz) bazı sözlerine takılıp kaldı ruhum. Örneğin  inanılmaz bir mütevazilikle “ben sanatçıyım demedim hiçbir zaman” diyordu. Ve ekliyordu. “çünkü sanatçılık çok büyük bir sorumluluk gerektiriyor ve ben böyle bir yük taşıyabileceğimden emin değilim.” Ve bir başka yerde “ şimdiye dek hep ben  anlatmak istedim ne yaptığımı , ancak bu sergiyle  artık insanlar bana söylüyordu ne yaptığımı, neyi anlattığımı” diyordu Venedik bienali sergisi için. Bir kez daha görülebilir ki ego ne kadar azalırsa kişi de o derece büyüyor. Özellikle de sanatında…
İyi ki varsın sanat ve  iyi ki varsın SSM (http://muze.sabanciuniv.edu )
Melissa MEY , 2013 Ekim



küçük prens  her zaman benimle hele ki müzelere o da benim gibi bayılıyor. hayranlıkla izledi bu heykeli.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

tüm soru ve yorumlarınız için lütfen yazın .