1 Mart 2014 Cumartesi

Bir Maskenin Ardından VENEDİK



Bir Maskenin Ardından Venedik


Sanırım çok farklı bir destinasyondan bahsetmeyeceğim. Herkes bir şekilde gitmiş, ya da maskeli karnaval fotoğraflarını görmüştür.
Benimde yıllardır gitmeyi planladığım bir dönemdi Venedik maske karnavalı. Yolculuk öncesi biraz araştırma yaptım, merkezde bir otel seçmemin avantajını bilerek neler yapacağıma karar verdim. Ama her rotamda olduğu gibi elbette spontane anları da ihmal etmedim.

Öncelikle biraz Venedik ten söz etmek isterim.
İtalya’nın kuzey doğusunda, Unesco kültür mirası listesinde yer alan 20 bölgesinden biri olan Veneto’nun baş şehri Venedik bir çok adadan ve kanaldan oluşuyor. Yılda ortalama 60 milyon çeken bölge, romantic şehirleri dışında Dolomit dağları, Adriyatik denizi, doğal güzellikleri, kültürel ve sanatsal zengilikleri ile yılın her ayında ziyaretçilerini memnuniyetle ağırlıyor.
İtalyanca dışında Venedikçe ve Latince konuşulan bölge nüfüsu ise İstanbul’da yaşayan biri olarak bana nasılda komik geldi. Sadece 5 milyon kişi.

Venedik seyahatim de diğerleri gibi sabahın erken saatlerinde başladı ve Türk hava yolları farklı ile uçtum yine. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor ve Venedik havaalanı da bir adacıktan oluşuyor. Oldukça sevimli ve gökyüzünden bu bir dolu küçük adacığı seyrettim ve uçak biraz daha yukarıda tur atsın istedim .
buradan 40 euro verip taxi ile public bir vapuretta (feribot diyebiliriz) ki buna bilet  12 euro ve 1.30 saat kanalları ve 9 durak noktasını geçerek San Marco meydanına varabilirsiniz. Elbette bu eğer San Marco meydanına gitmek için bir tarif. Biraz hızlı ve özel gitmek isterseniz de 120 euro vererek deniz taxi ile 15 dk da San Marco meydanına varabiliyorsunuz. Sizler gidecek olduğunuz yere göre seçeneklerinizi havaalanına indiğinizde turizm ofise sorup, mappa (harita) alarak ya da öncesinde araştırıp bilerek gidebilirsiniz. Bu  benim deneyimlerimden oluşan bir yazı.
Bu uzun seyahat benim tercihim oldu çünkü sabah erken saatte Venedikteydim ve biraz şehir turu, kanallar ,halka ve turistlere karışmaktan daha iyi bir başlangıç olamazdı benim için.
Otel yürüyerek 10 dk. Bu arada 2 köprü geçiyorsunuz ve muhteşem San Marco meydanı, saat kulasi, çan kulesi ve bazilikası sizi karşılıyor. Fonda nefis kahve kokusu ve özlediğim İtalyanca neşeli konuşmalar ile bu sempatik yüzler sabahıma nasılda güzellik katıyor.
Bu ülkenin her yerinde yaşarım. Kesinlikle benim memleketim İtalya.
Oteller burada birbirine yakın ve kalite olarakta benzer özelliklerde. Öneri otellerim:

Otellerde açık büfe kahvaltı yeterli oluyor güne başlamakta. Sabah sokaklar nefis kahve kokularıyla zaten gününüzü güzel başlatacak eminim ki. Bir de bol bol klasik müzik duyacaksınız. Ben çok yorgun olmama rağmen akşam meydana yakın bir eski kilisede( şapel demek daha doğru olur) yaklaşık 1 saat süren bir opera izledim. Bilet fiyatları 28 euro. Ancak kesinlikle dinlemenizi ve daha az yorgun bir akşamınızı ayırmanızı öneririm. Gün içinde sokaklarda bilet satışlarını zaten göreceksiniz. Vivaldi nin topraklarında onu dinlemeden dönmemelisiniz.
Italyaya denilince elbette pizza ve pastalar yenmeden, şaraplar içilmeden dönülmemeli. Bu mutfağa aşık ben deliler gibi pizza ve makarna yiyip durdum. Neyse ki tüm gün sokakları arşınladığımdan kilo  almadan dönüyorm tüm seyahatlerimden. ( öyle ki sıklıkla gittiğim güneydoğu dan bile kilo almadan dönebiliyorum)
Yemek için öneri yerlerim var elbette. İyisiyle kötüsüyle kendim deneyimledim. Ilk gün Rialto köprüsü kenarında tipik turist modunda dayanamayıp kendimi Ristorante Rialto ya attım ve pizza & vino rosso yaptım. Nefisti. Ya da ben bu tatları fazla özlediğimden bana öyle geldi. Aslında oldukça basit bir yer ama manzarası gayet başarılı ve merkezde. Zaten Rialto köprüsünü görmeniz gerekiyor. Köprüden geçip pazarı dolaşmalı karşı yakadaki daha iyi olan restaurantları deneyimlemelisiniz. Gece 11’e dek açık tüm dükkanlar. Sokaklar da neşeli kıpır kıpır ancak 11 den sonra sessizlik ve ıssızlık hakim oluyor. Ve arasokaklarda alkolden iyice yürüyemez hale gelmiş genç ve çapkın İtalyanlar. Benim gibi yalniz seyahat edenlere çok önermiyorum. Fazla cesurca olabilir. Gerçi tehlikeli bir şehir değil. Ama sokaklar kesinlikle karanlik dar ve labirent gibi.
Ristorante Marciana , Ristorante Beppino, Rossopomodoro ve Ristorante Antico Pignolo da önerilerim arasında. Özellikle Antigo Pignolo da 5 peynirli makarnayı denemelisiniz. Elbette tüm şarapları da mutlaka tadın.
Biraz yürümek ve yemek sonrasında Venedik’deki tek gasinoyu da görüp vakit geçirmek isterseniz (ki öneriyorum) yakınındaki Trattoria Ai Do Mori’de mutlaka bir akşam yemeği yiyin.
Bu kadar yemek üstüne elbette kahveler ve tiramisu ile il gelato yemeden asla ama asla dönmemelisiniz. Dünyanın en güzel dondurmasını yapıyor şu İtalyanlar bence. Neyse ki aynı tadı istiklal caddesinde tünele giderken de bulmak mümkün. ( benim gibi 12 ay dondurma yiyen delilere öneriyorum. )


Bu arada şarapta Cantine Leonardo Da Vinci muhteşem.3 lt lik şişesi 80 euro. Birra moretti de içmeli yanında cips yemelisiniz. Özel soslu peynirler güzel şarapla akşamınıza keyf katacak eminim. Cavatappi wine bar local bir bar. Venedikliler iş çıkışı gelip atıştırıyor ve içiyor. Orada kendimi iyice Venedikli hissettim. (Bu bir haftalık seyahatimin en güzel yanlarından biri ise unuttuğumu sandığım italyancamın hala italyan sanılacak kadar iyi olması. Bu beni elbette feci mutlu etti.)
Deniz ürünleri oldukça taze olduğundan bol bol bu ürünleri yiyip deneyimleyin . Makarnanızda pizzanızda risottonuzda hep deniz ürünlü olsun. Tabi benim gibi denizden ne çıksa yerimci iseniz.
Özellikle Burano adasında trattoria maddalena veya via rosso ristorante de risotto tipico burano’yu öneriyorum.
San Marco meydanında yürüyerek 10 dk da ulaşabileceğiniz turistik olmayan ve daha çok yerli halkın yaşadığı Garribaldi bölgesi daha sakin ve bilmeyenler pek gitmiyor. Ama yolunuz Venedik'e düşerse ve bunları okuyorsanız mutlaka not alın. Bu bölgeyi dolaşın. 1664 ve ya Lanuova Perla'da bişeyler yiyip için ve manzaranın tadını çıkarın.

Tüm bunların yaklaşık fiyatı ne diye düşüneceksiniz. Hemen bir ortalama vereyim o halde. Pizza, şarap tatlı  kahve kişi başı 20-30 euro ödersiniz. Ben şanslıyım çünkü herşey tek kişilik. Yemekte maksimum ödediğim rakam 50-60 euroyu geçmedi ki şarap sayısı artmıştı.
Venedik San Marco meydanından Burano adasına taxi( water taxi) ve ya toplu taşıt gibi kalabalık bir vapuretta ile de biraz uzatarak yolu gidebiliyorsunuz. Ben otelin free özel taxi ile murano ya oradan da 120 euro vererek yine özel taksi ile Buranoya gittim. 15 dakika süren adalar arası yolu dönüşte public tekne ile biraz uzatarak ama sadece 7 euro ya yaptım. Size hangisi uygunsa onu deneyimlersiniz. Ancak özel taksileri zaman sorununuz yoksa çok önermiyorum. 120 euro ödemeye 15dk için hiç gerek yok.
Murano adası sadece cam atölye ve fabrikaları ile dolu. Tamamen bunu üreten ve show amaçlı kullanılan fabrika atölye galeri ile ünlü. Elbette gidip görün ancak kesinlikle alışveriş yapmayın derim. İnanılmaz bir kazıklanma yaşarsınız. Cam bir büst heykel fiyatı 13.500 euro dan sıkı pazarlığım sonunda 6250 euro ya düştü. Almak gibi bir niyetim yoktu ama  kazıklanmanın sınırını merak etmiştim. Ben tüm o ürünleri Venedikteki dükkanlarda yine pazarlık ederek satın almanızı öneriyorum.
3 tane mağazası bulunan Viva tüm murano cam ürünlerinin satış yeri . İnanılmaz güzel takılar var. fiyatlar bir küpe 40 euro olacak şekilde tahmin edin.  (www.vivavenice.com)
Alima 2 adet mağazası var ve küçük hediyelik eşya, magnet, maske vb alabilirsiniz. Magnetler 2 euro dan başlıyor. Küpeler 6  euro maskeler 15 euro dan yüzlerce euro ya kadar büyüklük, işçilik ve kalitesine gore değişiyor.
Murano adasında New Murano Gallery herşeyin mutfağını görmeniz açısından şahane. Sadece fiyatlar korkunç rakamlarda. Sakın şaşırmayın. Ancak kanal kenarındaki bu büyük galeri ihtişamıyla sizi büyüleyecek.

Son olarak Murano, Burano , Torcello ada turları yapmak isterseniz 20 euro
Aile ve 7 yaş altı çocuk indirimi var.
Canal Grande – Büyük Kanal turu 30 euro
Gondola yani Gondol Turu yapmak isterseniz 28 euro  serenade isterseniz de 40 euro ödemelisiniz.


Şimdi de benim gözümden Venedik ve onun dar, renkli sokaklarını hissetmek, yaşamak.
Tüm seyahatlerimde sokaklar, özellikle bilinen dışında o şehirli gibi ara sokakları gezerek yaşayarak hissederek dolaşırım. Bu tavrım Venedikte de devam etti. Herkes meydanda birbirini iterek fotoğraf çekerken baktım olacak gibi değil. Ben toplu fotoğraf çekmelere zaten alışkın değilim ve hiç sevmem. Hele ki… ( burayı yazıp sildim. Bana kalması sanırım daha iyi olacak) kendimi ara sokaklara bıraktım. Yürüdüm. Hiç düşünmeden. Nereye gittiğimi planlamadan ve bilmeden. O dar sokaklar beni köprülere, kanallara, çıkmaz sokaklara, otellere, küçük meydanlara çıkardı. Küçük cafetaryalar , trattorio lar ve dahasına…
Bazen bir maskeli geçti yanımdan, hızlı telaşlı  meydana ulaşma ve poz verme  endişesiyle.
Bazen yaşlı bir Venedikli buongiorno deyip gülümseyerek. Uzaktan nefis sesler duydum ve nefis panino kokuları ile taze kahve kokusu birbirine karıştı yol boyu.
Sonunda ponte academia ya vardım. Ve sevindim şaşırdım. Istediğim yerlerden biriydi bu rota. Nefis bir manzarası  ve sokakları var. Santa Maria della salute kilisesi görülmeden olmazdı. Gördüm. Önünde biraz soluklandım. Hava da ne güzel güneşli sıcak. Fazla mı şanslıyım ne? Oysa bu mevsimde yağmurlu olmalı ve  aqua alta olmalı venedik. Ama güneş beni sıcacık sarmaladı “benvenuto meli” dedi. Hoşbulmamak elde mi?
Grande canale köşesinde olan bu muhteşem kilise ucundan San Marco meydanı çok güzel açıyla seyredebilirsiniz.
Günümün en güzel sürprizi Macar bir müzisyen oldu. Küçük meydanda kilise önüne oturmuş çalıyordu 17 .yy barok müziğini. Iki cd si vardı aldım hepsini. Fotoğraf çekmeden olmazdı elbet.


 *San Marco meydanındaki Çan kulesinden Venedik çatıları

 Odamın sofasından San Marco bazilikası ve küçük prens im
 ve keyf yapan biz ( küçük prens ve mey )
meydanda karnavalın ilk günü. maskesiz olmazdı



Venedik’te klasik bir turist olmaktan öte bir Venedikli gibi hissetmek için, sokaklara karışmalı önce.
Piazza San Marco elbette ilk göreceğiniz meydan. San Marco bazilikası , Çan kulesi, saat kulesi de öyle.
Hemen yanındaki Dükler sarayı ve gondollar ile köprüleri gördükten sonra -ki bunlardan en ünlüsü Rialdo köprüsüdür- şimdi maskenin altındaki Mey gibi dolaşma vakti.
Kocaman bir dünya şehr-i İstanbulumdaki üstüste yapışmış bir maske kirliliğinden sonra burada maske olduğunu bildiğiniz yüzler ve karnaval elbette çok daha güzel ve renkli geliyor. Sanki maskeli değilde herkes gerçekmiş gibi hissediyorum. Yüzümdeki maskenin bir benzeri daha yok. Aynı maskeyi takan pek az gördüm ki onlarda bir kaç turist ve benzer küçük maskeler almışlardı. Ve bu çeşitlilik içinde maskemin  tek olması beni  mutlu ediyor.
Öncelikle herkesin bana bakıyor olması ve fotoğraf çekmek istemesini biraz yadırgıyorum. Nefes almakta ve hareket etmekte zorlanıyorum. Neyseki bu tüm yüzü sarmalayan ve kocaman tüylerle başımın üstünden yükselen bu maskeye burun deliklerini açmışlar. Bu sıcak ve nemli hava başka türlü çekilemezdi.
Şimdi 5 önemli nokta var görülmesi gereken. İlki Galleria Degli Academia’dan Santa Maria Della Salute kilisesine kadar olan tüm ara sokaklar ve o bölge. Sanat galerileri, müzeler ve çok güzel ara sokaklar var.

Ve ikinci Rota Chiesa Di S. M Giacomo Dall’orio ve çevresi. Oradan Museo Ebraico (ve çevresi) bir de Misericordia var yakınında ki buralarda turistleri göremeyeceksiniz ve gerçekten bir Venedikli gibi olacaksınız.

Bu güzel şehir de yüzümde bir maskeyle ve kendim olarak rahatça dolaşmak, umarsızca sokaklarda kaybolmak, fotoğraf çekmek öyle büyük bir keyif ki tarifi zor. Bazı şeyleri ne kadar tanımlasakta yaşamak ve kendi deneyimlerimizi oluşturmak gerek.
Işte bu nedenle ben size küçük ipuçları verdim. Şimdi gerisi sizin hikayeniz olsun ve en yakın zamanda gidin Venedik’e kendi keşiflerinizi, keyiflerinizi yaratın.
Her zaman söylediğimi yineleyeceğim. Her nereye gidiyorsanız gidin turist olmanın dışına çıkın. Yerlisi olun. Hatta o yere ait herhangi bir parça en eskisinden. Böylece tüm dünya size aynı olacak eviniz gibi hissedebileceksiniz.
Ve bir de unutmayın ki nereye giderseniz gidin kaçtığınız her ne ise hep sizinle olacak ve aradığınız her ne ise de içiniz de.

Şubat’2014 Venedik- İstanbul



















sabah  çekime çıkarken... istikamet önce Murano adası :) maske bu kez çantada

 ve işte rengarenk Burano adasından . adada küçüçük zaten




San Marco bazilikası içinde olan orjinal atlar ki bunlar İstanbuldaydı... ahh çok eskiden


 San Marco bazilikası çatısından hemen arkamda görünen çan kulesi ki 60 metredir kendisi.
ve meydana uzaktan bir bakış...









kendi fotoğrafını çeken  İstanbul, Melissa MEY 




her fırsatta bi tramisu ve kahve olmalıydı...



 oteldeki deftere de yazdık... ordaydık çünkü :)



birazda yukarıdan Venedik ...


 ve MEY için artık dönüş vaktidir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

tüm soru ve yorumlarınız için lütfen yazın .