Bir Maskenin Ardından
Venedik
Sanırım
çok farklı bir destinasyondan bahsetmeyeceğim. Herkes bir şekilde gitmiş, ya da
maskeli karnaval fotoğraflarını görmüştür.
Benimde
yıllardır gitmeyi planladığım bir dönemdi Venedik maske karnavalı. Yolculuk
öncesi biraz araştırma yaptım, merkezde bir otel seçmemin avantajını bilerek
neler yapacağıma karar verdim. Ama her rotamda olduğu gibi elbette spontane
anları da ihmal etmedim.
Öncelikle
biraz Venedik ten söz etmek isterim.
İtalya’nın
kuzey doğusunda, Unesco kültür mirası listesinde yer alan 20 bölgesinden biri
olan Veneto’nun baş şehri Venedik bir çok adadan ve kanaldan oluşuyor. Yılda
ortalama 60 milyon çeken bölge, romantic şehirleri dışında Dolomit dağları,
Adriyatik denizi, doğal güzellikleri, kültürel ve sanatsal zengilikleri ile
yılın her ayında ziyaretçilerini memnuniyetle ağırlıyor.
İtalyanca
dışında Venedikçe ve Latince konuşulan bölge nüfüsu ise İstanbul’da yaşayan
biri olarak bana nasılda komik geldi. Sadece 5 milyon kişi.
Venedik
seyahatim de diğerleri gibi sabahın erken saatlerinde başladı ve Türk hava
yolları farklı ile uçtum yine. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor ve Venedik
havaalanı da bir adacıktan oluşuyor. Oldukça sevimli ve gökyüzünden bu bir dolu
küçük adacığı seyrettim ve uçak biraz daha yukarıda tur atsın istedim .
buradan
40 euro verip taxi ile public bir vapuretta (feribot diyebiliriz) ki buna
bilet 12 euro ve 1.30 saat kanalları ve
9 durak noktasını geçerek San Marco meydanına varabilirsiniz. Elbette bu eğer San
Marco meydanına gitmek için bir tarif. Biraz hızlı ve özel gitmek isterseniz de
120 euro vererek deniz taxi ile 15 dk da San Marco meydanına varabiliyorsunuz. Sizler
gidecek olduğunuz yere göre seçeneklerinizi havaalanına indiğinizde turizm
ofise sorup, mappa (harita) alarak ya da öncesinde araştırıp bilerek gidebilirsiniz. Bu benim deneyimlerimden
oluşan bir yazı.
Bu
uzun seyahat benim tercihim oldu çünkü sabah erken saatte Venedikteydim ve biraz
şehir turu, kanallar ,halka ve turistlere karışmaktan daha iyi bir başlangıç
olamazdı benim için.
Otel
yürüyerek 10 dk. Bu arada 2 köprü geçiyorsunuz ve muhteşem San Marco meydanı,
saat kulasi, çan kulesi ve bazilikası sizi karşılıyor. Fonda nefis kahve kokusu
ve özlediğim İtalyanca neşeli konuşmalar ile bu sempatik yüzler sabahıma nasılda güzellik
katıyor.
Bu
ülkenin her yerinde yaşarım. Kesinlikle benim memleketim İtalya.
Oteller
burada birbirine yakın ve kalite olarakta benzer özelliklerde. Öneri otellerim:
Otellerde
açık büfe kahvaltı yeterli oluyor güne başlamakta. Sabah sokaklar nefis kahve
kokularıyla zaten gününüzü güzel başlatacak eminim ki. Bir de bol bol klasik
müzik duyacaksınız. Ben çok yorgun olmama rağmen akşam meydana yakın bir eski
kilisede( şapel demek daha doğru olur) yaklaşık 1 saat süren bir opera izledim.
Bilet fiyatları 28 euro. Ancak kesinlikle dinlemenizi ve daha az yorgun bir
akşamınızı ayırmanızı öneririm. Gün içinde sokaklarda bilet satışlarını zaten
göreceksiniz. Vivaldi nin topraklarında onu dinlemeden dönmemelisiniz.
Italyaya
denilince elbette pizza ve pastalar yenmeden, şaraplar içilmeden dönülmemeli. Bu
mutfağa aşık ben deliler gibi pizza ve makarna yiyip durdum. Neyse ki tüm
gün sokakları arşınladığımdan kilo
almadan dönüyorm tüm seyahatlerimden. ( öyle ki sıklıkla gittiğim
güneydoğu dan bile kilo almadan dönebiliyorum)
Yemek
için öneri yerlerim var elbette. İyisiyle kötüsüyle kendim deneyimledim. Ilk
gün Rialto köprüsü kenarında tipik turist modunda dayanamayıp kendimi
Ristorante Rialto ya attım ve pizza & vino rosso yaptım. Nefisti. Ya da ben
bu tatları fazla özlediğimden bana öyle geldi. Aslında oldukça basit bir yer
ama manzarası gayet başarılı ve merkezde. Zaten Rialto köprüsünü görmeniz gerekiyor. Köprüden geçip pazarı
dolaşmalı karşı yakadaki daha iyi olan restaurantları deneyimlemelisiniz. Gece
11’e dek açık tüm dükkanlar. Sokaklar da neşeli kıpır kıpır ancak 11 den sonra
sessizlik ve ıssızlık hakim oluyor. Ve arasokaklarda alkolden iyice yürüyemez
hale gelmiş genç ve çapkın İtalyanlar. Benim gibi yalniz seyahat edenlere çok
önermiyorum. Fazla cesurca olabilir. Gerçi tehlikeli bir şehir değil. Ama
sokaklar kesinlikle karanlik dar ve labirent gibi.
Ristorante
Marciana , Ristorante Beppino, Rossopomodoro ve Ristorante Antico Pignolo da önerilerim arasında. Özellikle Antigo
Pignolo da 5 peynirli makarnayı denemelisiniz. Elbette tüm şarapları da mutlaka
tadın.
Biraz
yürümek ve yemek sonrasında Venedik’deki tek gasinoyu da görüp vakit geçirmek
isterseniz (ki öneriyorum) yakınındaki Trattoria
Ai Do Mori’de mutlaka bir akşam yemeği yiyin.
Bu
kadar yemek üstüne elbette kahveler ve tiramisu ile il gelato yemeden asla ama
asla dönmemelisiniz. Dünyanın en güzel dondurmasını yapıyor şu İtalyanlar
bence. Neyse ki aynı tadı istiklal caddesinde tünele giderken de bulmak mümkün.
( benim gibi 12 ay dondurma yiyen delilere öneriyorum. )
Bu arada şarapta Cantine Leonardo Da Vinci muhteşem.3 lt lik şişesi 80 euro. Birra moretti de içmeli yanında cips yemelisiniz. Özel soslu peynirler güzel şarapla akşamınıza keyf katacak eminim. Cavatappi wine bar local bir bar. Venedikliler iş çıkışı gelip atıştırıyor ve içiyor. Orada kendimi iyice Venedikli hissettim. (Bu bir haftalık seyahatimin en güzel yanlarından biri ise unuttuğumu sandığım italyancamın hala italyan sanılacak kadar iyi olması. Bu beni elbette feci mutlu etti.)
Deniz
ürünleri oldukça taze olduğundan bol bol bu ürünleri yiyip deneyimleyin . Makarnanızda pizzanızda risottonuzda hep deniz ürünlü olsun. Tabi benim gibi
denizden ne çıksa yerimci iseniz.
Özellikle
Burano adasında trattoria maddalena veya
via rosso ristorante de risotto tipico burano’yu öneriyorum.
San
Marco meydanında yürüyerek 10 dk da ulaşabileceğiniz turistik olmayan ve daha
çok yerli halkın yaşadığı Garribaldi bölgesi daha sakin ve bilmeyenler pek
gitmiyor. Ama yolunuz Venedik'e düşerse ve bunları okuyorsanız mutlaka not alın.
Bu bölgeyi dolaşın. 1664 ve ya Lanuova Perla'da bişeyler yiyip için ve
manzaranın tadını çıkarın.
Tüm
bunların yaklaşık fiyatı ne diye düşüneceksiniz. Hemen bir ortalama vereyim o
halde. Pizza, şarap tatlı kahve kişi başı
20-30 euro ödersiniz. Ben şanslıyım çünkü herşey tek kişilik. Yemekte maksimum
ödediğim rakam 50-60 euroyu geçmedi ki şarap sayısı artmıştı.
Venedik
San Marco meydanından Burano adasına taxi( water taxi) ve ya toplu taşıt gibi
kalabalık bir vapuretta ile de biraz uzatarak yolu gidebiliyorsunuz. Ben otelin
free özel taxi ile murano ya oradan da 120 euro vererek yine özel taksi ile
Buranoya gittim. 15 dakika süren adalar arası yolu dönüşte public tekne ile
biraz uzatarak ama sadece 7 euro ya yaptım. Size hangisi uygunsa onu
deneyimlersiniz. Ancak özel taksileri zaman sorununuz yoksa çok önermiyorum.
120 euro ödemeye 15dk için hiç gerek yok.
Murano adası sadece cam atölye ve
fabrikaları ile dolu. Tamamen bunu üreten ve show amaçlı kullanılan fabrika
atölye galeri ile ünlü. Elbette gidip görün ancak kesinlikle alışveriş yapmayın
derim. İnanılmaz bir kazıklanma yaşarsınız. Cam bir büst heykel fiyatı 13.500
euro dan sıkı pazarlığım sonunda 6250 euro ya düştü. Almak gibi bir niyetim
yoktu ama kazıklanmanın sınırını merak
etmiştim. Ben tüm o ürünleri Venedikteki dükkanlarda yine pazarlık ederek satın
almanızı öneriyorum.
3
tane mağazası bulunan Viva tüm
murano cam ürünlerinin satış yeri . İnanılmaz güzel takılar var. fiyatlar bir
küpe 40 euro olacak şekilde tahmin edin. (www.vivavenice.com)
Alima 2 adet mağazası var ve küçük
hediyelik eşya, magnet, maske vb alabilirsiniz. Magnetler 2 euro dan başlıyor.
Küpeler 6 euro maskeler 15 euro dan
yüzlerce euro ya kadar büyüklük, işçilik ve kalitesine gore değişiyor.
Murano adasında New Murano Gallery herşeyin
mutfağını görmeniz açısından şahane. Sadece fiyatlar korkunç rakamlarda. Sakın
şaşırmayın. Ancak kanal kenarındaki bu büyük galeri ihtişamıyla sizi
büyüleyecek.
Son
olarak Murano, Burano , Torcello ada
turları yapmak isterseniz 20 euro
Aile
ve 7 yaş altı çocuk indirimi var.
Canal Grande – Büyük Kanal turu 30 euro
Gondola yani Gondol Turu yapmak
isterseniz 28 euro serenade isterseniz
de 40 euro ödemelisiniz.
Şimdi
de benim gözümden Venedik ve onun dar, renkli sokaklarını hissetmek, yaşamak.
Tüm seyahatlerimde
sokaklar, özellikle bilinen dışında o şehirli gibi ara sokakları gezerek
yaşayarak hissederek dolaşırım. Bu tavrım Venedikte de devam etti. Herkes
meydanda birbirini iterek fotoğraf çekerken baktım olacak gibi değil. Ben toplu
fotoğraf çekmelere zaten alışkın değilim ve hiç sevmem. Hele ki… ( burayı yazıp
sildim. Bana kalması sanırım daha iyi olacak) kendimi ara sokaklara bıraktım.
Yürüdüm. Hiç düşünmeden. Nereye gittiğimi planlamadan ve bilmeden. O dar
sokaklar beni köprülere, kanallara, çıkmaz sokaklara, otellere, küçük
meydanlara çıkardı. Küçük cafetaryalar , trattorio lar ve dahasına…
Bazen
bir maskeli geçti yanımdan, hızlı telaşlı
meydana ulaşma ve poz verme
endişesiyle.
Bazen
yaşlı bir Venedikli buongiorno deyip gülümseyerek. Uzaktan nefis sesler duydum
ve nefis panino kokuları ile taze kahve kokusu birbirine karıştı yol boyu.
Sonunda
ponte academia ya vardım. Ve sevindim şaşırdım. Istediğim yerlerden biriydi bu
rota. Nefis bir manzarası ve sokakları
var. Santa Maria della salute kilisesi görülmeden olmazdı. Gördüm. Önünde biraz
soluklandım. Hava da ne güzel güneşli sıcak. Fazla mı şanslıyım ne? Oysa bu
mevsimde yağmurlu olmalı ve aqua alta
olmalı venedik. Ama güneş beni sıcacık sarmaladı “benvenuto meli” dedi. Hoşbulmamak
elde mi?
Grande
canale köşesinde olan bu muhteşem kilise ucundan San Marco meydanı çok güzel
açıyla seyredebilirsiniz.
Günümün
en güzel sürprizi Macar bir müzisyen oldu. Küçük meydanda kilise önüne oturmuş
çalıyordu 17 .yy barok müziğini. Iki cd si vardı aldım hepsini. Fotoğraf çekmeden olmazdı elbet.
*San Marco meydanındaki Çan kulesinden Venedik çatıları
Odamın sofasından San Marco bazilikası ve küçük prens im
ve keyf yapan biz ( küçük prens ve mey )
meydanda karnavalın ilk günü. maskesiz olmazdı
sabah çekime çıkarken... istikamet önce Murano adası :) maske bu kez çantada
ve işte rengarenk Burano adasından . adada küçüçük zaten
San Marco bazilikası içinde olan orjinal atlar ki bunlar İstanbuldaydı... ahh çok eskiden
San Marco bazilikası çatısından hemen arkamda görünen çan kulesi ki 60 metredir kendisi.
ve meydana uzaktan bir bakış...
her fırsatta bi tramisu ve kahve olmalıydı...
oteldeki deftere de yazdık... ordaydık çünkü :)
ve keyf yapan biz ( küçük prens ve mey )
meydanda karnavalın ilk günü. maskesiz olmazdı
Venedik’te
klasik bir turist olmaktan öte bir Venedikli gibi hissetmek için, sokaklara
karışmalı önce.
Piazza
San Marco elbette ilk göreceğiniz meydan. San Marco bazilikası , Çan kulesi,
saat kulesi de öyle.
Hemen
yanındaki Dükler sarayı ve gondollar ile köprüleri gördükten sonra -ki bunlardan en
ünlüsü Rialdo köprüsüdür- şimdi maskenin altındaki Mey gibi dolaşma vakti.
Kocaman
bir dünya şehr-i İstanbulumdaki üstüste yapışmış bir maske kirliliğinden sonra
burada maske olduğunu bildiğiniz yüzler ve karnaval elbette çok daha güzel ve
renkli geliyor. Sanki maskeli değilde herkes gerçekmiş gibi hissediyorum.
Yüzümdeki maskenin bir benzeri daha yok. Aynı maskeyi takan pek az gördüm ki
onlarda bir kaç turist ve benzer küçük maskeler almışlardı. Ve bu çeşitlilik
içinde maskemin tek olması beni mutlu ediyor.
Öncelikle
herkesin bana bakıyor olması ve fotoğraf çekmek istemesini biraz yadırgıyorum.
Nefes almakta ve hareket etmekte zorlanıyorum. Neyseki bu tüm yüzü sarmalayan
ve kocaman tüylerle başımın üstünden yükselen bu maskeye burun deliklerini
açmışlar. Bu sıcak ve nemli hava başka türlü çekilemezdi.
Şimdi
5 önemli nokta var görülmesi gereken. İlki Galleria
Degli Academia’dan Santa Maria Della
Salute kilisesine kadar olan tüm ara sokaklar ve o bölge. Sanat galerileri,
müzeler ve çok güzel ara sokaklar var.
Ve
ikinci Rota Chiesa Di S. M Giacomo
Dall’orio ve çevresi. Oradan Museo Ebraico (ve çevresi) bir de Misericordia var yakınında ki buralarda
turistleri göremeyeceksiniz ve gerçekten bir Venedikli gibi olacaksınız.
Bu
güzel şehir de yüzümde bir maskeyle ve kendim olarak rahatça dolaşmak,
umarsızca sokaklarda kaybolmak, fotoğraf çekmek öyle büyük bir keyif ki tarifi
zor. Bazı şeyleri ne kadar tanımlasakta yaşamak ve kendi deneyimlerimizi
oluşturmak gerek.
Işte
bu nedenle ben size küçük ipuçları verdim. Şimdi gerisi sizin hikayeniz olsun
ve en yakın zamanda gidin Venedik’e kendi keşiflerinizi, keyiflerinizi yaratın.
Her zaman söylediğimi yineleyeceğim. Her nereye gidiyorsanız gidin turist olmanın dışına çıkın. Yerlisi olun. Hatta o yere ait herhangi bir parça en eskisinden. Böylece tüm dünya size aynı olacak eviniz gibi hissedebileceksiniz.
Her zaman söylediğimi yineleyeceğim. Her nereye gidiyorsanız gidin turist olmanın dışına çıkın. Yerlisi olun. Hatta o yere ait herhangi bir parça en eskisinden. Böylece tüm dünya size aynı olacak eviniz gibi hissedebileceksiniz.
Ve
bir de unutmayın ki nereye giderseniz gidin kaçtığınız her ne ise hep sizinle
olacak ve aradığınız her ne ise de içiniz de.
Şubat’2014
Venedik- İstanbul
sabah çekime çıkarken... istikamet önce Murano adası :) maske bu kez çantada
ve işte rengarenk Burano adasından . adada küçüçük zaten
San Marco bazilikası içinde olan orjinal atlar ki bunlar İstanbuldaydı... ahh çok eskiden
ve meydana uzaktan bir bakış...
her fırsatta bi tramisu ve kahve olmalıydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
tüm soru ve yorumlarınız için lütfen yazın .